BİRLEŞİK PATENT MAHKEMESİ (UPC)’NİN UZUN KOLU VE TÜRK HUKUKUNA YANSIMASI
Birleşik Patent Mahkemesi (UPC)’nin “Uzun Kolu” ve Türkiye’de Patent Hukuku: Mevcut Durum ve Olası Senaryolar

Birleşik Patent Mahkemesi (UPC), Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında patent uyuşmazlıklarının tek çatı altında çözülmesini hedefleyen devrim niteliğinde bir sistem olarak 1 Haziran 2023 tarihinde faaliyete geçti. Ancak, UPC’nin kapsamını yalnızca AB üyesi devletlerle sınırlı tutmayan, “uzun kol” mekanizması, Avrupa Patent Sözleşmesi’ne taraf fakat AB üyesi olmayan ülkeler için de dolaylı etkiler doğurabilir. Bu durum, özellikle Türkiye gibi ülkelerde patent hukuku uygulamaları ve yargı stratejileri açısından yeni soruları ve belirsizlikleri beraberinde getirmektedir.
“Uzun kol” ifadesi, UPC’nin yalnızca AB üyesi ülkelerle sınırlı kalmayarak, Avrupa patentleri kapsamında belirli şartlar altında AB dışındaki unsurlara da (örneğin, Türkiye’de ikamet eden veya mülkiyeti AB üyesi bir devlette bulunan davalılar) yargı yetkisi tanıyabilme olasılığını ifade eder. Bu mekanizma, patent ihlali nedeniyle ortaya çıkan zararların tazmini konusunda UPC’nin, AB üyesi olmayan ülkelerdeki mülkiyet bağıntılarına dayalı olarak karar verebilmesini öngörmektedir. Ancak, bu durumun uygulanabilirliği ve tarafların savunma haklarının korunması konusunda önemli belirsizlikler mevcuttur.
Türkiye, Avrupa Patent Sözleşmesi üyesi olmakla birlikte AB üyesi olmadığından, UPC Anlaşması kapsamında doğrudan yargı yetkisi devrine dahil değildir. Ancak, “uzun kol” mekanizması kapsamında, AB içinde geçerli olan bir Avrupa patentine ilişkin UPC kararlarının, AB dışındaki unsurlarla bağlantılı olarak dolaylı etki yaratması ihtimali değerlendirilmektedir. Özellikle şu hususlar öne çıkmaktadır:
- Yargı Yetkisinin Sınırları: UPC, AB üyesi ülkeler arasında merkezi yargılamayı sağlasa da, Türkiye’deki patent davalarında doğrudan bağlayıcılığı söz konusu olmayacaktır. Yani, Türk mahkemeleri UPC kararlarını emsal olarak dikkate alsalar da kendi bağımsız değerlendirmelerini yapmaya devam edeceklerdir.
- Anti-Suit Injunction (Dava Yasağı Tedbiri): Türk mahkemeleri, UPC’nin yargı yetkisini genişleterek uygulamaya koyması halinde, davalı tarafların, yerel yargı alanında açılacak davalarda UPC önünde dava açılmasını engellemek amacıyla anti-suit injunction gibi tedbir kararı talep etme ihtimalini gündeme getirebilir. Bu durum, patent uyuşmazlıklarının çözümünde iki yargı alanı arasında koordinasyon gerekliliğini doğuracaktır.
- Stratejik Davranışlar: Patent sahipleri ve davalılar, davaların gidişatını etkileyebilecek stratejik adımlar atabilir. Örneğin, patent sahipleri UPC’nin daha hızlı karar verme sürecinden yararlanmak isterken, davalılar Türk mahkemeleri nezdinde daha uzun ve detaylı bir inceleme sürecine başvurmayı tercih edebilir. Bu durum, iki sistem arasında uyum ve içtihat geliştirme sürecinde belirsizliklere neden olabilir.
Uzman görüşlerine göre, UPC’nin “uzun kol” mekanizması, uzun vadede Avrupa patent sisteminde yenilikçi bir yaklaşım olarak değerlendirilebilecektir. Ancak, Türkiye gibi AB üyesi olmayan ülkelerde bu mekanizmanın nasıl yorumlanacağı ve uygulanacağı, büyük ölçüde gelişecek içtihatlara ve uluslararası iş birliğine bağlıdır.
- İçtihatların Oluşması: UPC kararlarının, AB içindeki uygulamalarında nasıl emsal teşkil edeceği zamanla netleşeceği kanaatindeyiz. Türk mahkemeleri, EPO süreçlerinin ve UPC kararlarının etkileşimini dikkate alarak, davalarda kendi içtihatlarını oluşturma yoluna gidebilir.
- Uluslararası Hukuki İş Birliği: AB ile Türkiye arasındaki patent uygulamaları konusunda uluslararası hukuki işbirliğinin artması, mevcut belirsizlikleri gidermede önemli rol oynayabilir. Özellikle, ortak içtihatların oluşturulması ve yargı organları arasında bilginin paylaşılması, iki sistem arasındaki uyumun sağlanmasına katkıda bulunacaktır.
- Ekonomik ve Stratejik Etkiler: UPC’nin daha hızlı ve merkezi karar verme süreci, patent davalarının maliyetlerini düşürme potansiyeline sahip olsa da aynı anda davalı tarafların maruz kalabileceği geniş çaplı iptal riskleri, stratejik olarak yeniden değerlendirilmesi gereken bir unsurdur. Bu çerçevede, patent sahipleri de risk yönetimi konusunda daha dikkatli davranmak durumunda kalacaktır.
UPC’nin “uzun kolu” kavramı, patent hukukunda önemli bir yenilik olmakla birlikte, Türkiye’de uygulanması konusunda hukuki belirsizlikler ve stratejik zorluklar barındırmaktadır. Türk mahkemeleri, ulusal hukuk düzeni çerçevesinde bağımsız kararlar verirken, UPC kararlarının dolaylı etkilerini de göz önünde bulundurmak durumunda kalacaktır. Bu dinamik ortamda, hem akademisyenlerin hem de uygulayıcıların UPC’nin gelişimini yakından takip etmesi, yeni içtihatların oluşturulması açısından büyük önem arz etmektedir.